27 Mart 2009 Cuma

Çeşme Kalesi



Mimari yapısıyla ve tarihiyle büyüleyen Çeşme Kalesi
Çeşme'ye gelenlerin mutlaka gezmeleri gereken yapı

3D Sketch Up Çizimlerim


Aynı yere 2 farklı açıdan bakış.




27 Mart - Dünya Tiyatro Günü

Dünya Tiyatro Günü 1961’de Uluslararası Tiyatrolar Birliği (International Theatre Institute) tarafından yaratıldı. Her yıl 27 Mart günü ITI merkezleri ve dünya çapında tiyatro grupları tarafından kutlanmaktadır. Pek çok ulusal ve uluslararası etkinlik kutlamalarda yer almaktadır. En önemli etkinliklerden biri, dünya çapında başarı kazanmış bir tiyatro oyuncusu, yönetmeni veya yazarın yazdığı evrensel bildirgedir. İlk bildirge 1962’de Jean Cocteau (Fransa) tarafından yazılmıştır.

Kaynak : Wikipedia

__________________________________________

Dönemin ITI başkanı olan Arvi Kivimaa tarafından önce Helsinki, sonra da Viyana’da yapılan 9. ITI Konferansında ortaya atılan ‘tiyatrolar günü’ fikri, İskandinav ülkelerinden gelen desteğin de etkisiyle hayata geçirildi. Kabul edilişinden sonra her yıl, Paris’te 1962 tarihli Uluslar Tiyatrosu’nun (Theatre of Nations) da açılış günü olan 27 Mart günü, ITI’nin şu an sayısı 100’ü bulan dünya çapındaki merkezlerinde çeşitli etkinliklerle kutlanmaya başlandı.

Google Sketch Up

Çizim ile ilgilenenler için en seçkin program.3D modelleme programı olan Sketch Up dünyada milyonlarca kullanıcısıyla alanında en iyi programlardan birisi olmuştur.Görsel olarak son derece zengin bir içeriğe sahip bu programı kullanmak son derece basittir.Sketch up sayesinde yapacağınız çalışmaları gerçeğe en yakın şekilde projelendirebilirsiniz.
Çoğu program gibi İnternette de ücretsiz sürümünü bulacağınız bu programın mutlaka bilgisayarlarımızda olması gerekir.


Sketch Up Programıyla ilgili ayrıntılı bilgileri veren siteler:

http://tr.wikipedia.org/wiki/SketchUp
http://www.sketchup.gen.tr/
http://sketchup.google.com/

19 Mart 2009 Perşembe


Çeşme'de Bahar ve Kış

14 Mart 2009 Cumartesi

Dalyanköy-Ege Denizi Manzarası



Dalyanköy'den bir Ege Manzarası.Mart ayında değişken olan hava bazen güzel görüntüler oluşturuyor.

8 Mart 2009 Pazar

Çeşme - Dalyanköy



Dalyanköy-Sakızlıkoy Panoraması.Şubat ayında çektiğim bu fotoğraf sanki yazdan kalma bir günmüş gibi duruyor.Denizi fevkalade.

Palmiyeler Şehri Mersin



Her mevsimi ayrı bir güzellik taşıyan Mersin'in palmiyeleri

5 Mart 2009 Perşembe

Şiir - Ey yolcu

Mehmet Akif ERSOY'un en güzel şiirlerinden; Ey Yolcu

Gitme, ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım:
Elemim bir yüreğin kârı değil, paylaşalım:
Ne yapıp ye'simi kahreyleyeyim, bilmem ki?
Öyle dehşetli muhitimde dönen matem ki!..
Ah! Karşımda vatan namına bir kabristan,
Yatıyor şimdi... Nasıl yerlere geçmez insan?
Şu mezarlar ki uzanmış gidiyor, ey yolcu,
Nereden başladı yükselmeye, bak, nerde ucu!

Mehmet Akif Ersoy

Mersin Fotoğrafları

Çektiğim Mersin fotoğraflarına aşağıdaki adresten ulaşabilirsiniz.
Ayrıca Mersin dışında diğer şehirlerimizin de fotoğraflarını ilgili siteden bulabilirsiniz.

http://wowturkey.com/-Mersin

3 Mart 2009 Salı

Çeşme-Dalyanköy Panoraması


Geçen Şubat ayı içerisinde çektiğim bir Dalyanköy Panoraması.Çeşme'nin turistik olarak gözde yerlerinden...


2 Mart 2009 Pazartesi

Çanakkale Şehitlerine

Mehmet Akif ERSOY'un en güzel şiirlerinden birisi

Bir şiir'in taşıdığı duygusallık ve coşku ancak bu kadar fazla olabilir.Kendisini Edebiyat dünyamıza kazandırdıklarından ötürü teşekkür borçluyuz.

Şu Boğaz Harbi Nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,
Ne hayasızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle “bu: bir Avrupalı”
Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, Mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Osrtralya’yla beraber bakıyorsun ; Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.
Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela...
Hani tauna da zuldür bu rezil istila...
Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı hayasızcasına,
Maske yırtılmasa hala bize affetti o yüz ...
Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.
Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbab,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.
Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’makı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, başa, edecek kahrına ram?
Çünkü te’sis-i ilahi o metin istihkam.
Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;
Bir göğüslerse Huda’nın edebi serhaddi;
“O benim sun’-i bediim, onu çiğnetme” dedi.
Asım’ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.
Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i...
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe”desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab...
Seni ancak ebediyetler eder istiab.
“Bu, taşındır” diyerek Ka’be’yi diksem başına;
Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsan oradan;
Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,
Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin’i,
Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran...
Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;
Sen ki, a’sara gömülsen taşacaksın... Heyhat,
Sana gelmez bu ufukalar, seni almaz bu cihat...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.
MEHMET AKİF ERSOY